Fransız İhtilali ve David Bölüm I
18.yy Fransa’sındayız, ben bu dönemi kaosun ve karmaşanın başlangıcı olarak görürüm. Bu yüzyılın öncesinde tarih belki de çok daha açık ve netti ama artık düşünmeye başlayan, ideolojiler ve kavramlar üreten insanları görüyoruz. Benim için tarih halkaların art arda sıralandığı düz ve sağlam bir zincir yapısına sahiptir ama bu döneme yaklaştıkça daha hassas ve daha karmaşık bir hal alır. Bu sebeple size David’den bahsederken Fransız İhtilali’nden de fazlasıyla bahsedeceğimi söylemem gerekiyor.
Lafı daha fazla uzatmadan, burada olma sebebimize gelelim. Karşınızda Jacques Louis David!
30 Ağustos 1748
Paris’te doğdu, zengin bir ailenin çocuğuydu. Babası, o dokuz yaşındayken bir düelloda hayatını kaybetti. Paris Akademisi’nde okudu fakat başarılı bir öğrenci olduğu söylenemezdi, defterleri çizimlerle doluydu. Annesi ve amcaları mimar ya da avukat olmasını istese de o büyük bir ressam olacaktı.
Sanatın devrim aracı olarak kullanıldığı bir dönemdeyiz. Sanatçıların içindeki isyanın, gösterilerin bir parçasıymış gibi sunulduğu ama seyircilerin zihinlerine devrim fikrinin adım adım işlendiği bir dönem.
Aydınlanmanın sancıları şiddetlenmiş durumda. Artık toplum düşünmek için “doğa filozofu” olmak gerekmediğinin bilincinde. Kopernik, Galileo ve Kepler’in etkileri hala devam ediyor. Modern bilimin kilise inancının temellerinde oluşturduğu çatlaklar insanları düşünmeye iten en büyük etkenlerden biri. Avrupa’da rekabet artıyor ve Amerika’daki kolonilerde bağımsızlık havası yavaş yavaş hissediliyor.
27 Ocak 1756 – Mozart doğdu
-1774
Kraliyet Akademisi’ndeyken, her yıl verilen, Roma’da üç ila beş yıllık kalışı finanse edecek bir ödül olan prestijli “Prix de Rome”u kazanmayı aklına koydu tam üç kez denedi ama olmadı dördüncüsünde belki de kendini öldürmekle tehdit ettiğinde ödülü kazandı.
Tablonun hikayesinde bahsi geçen hastalık tarihte kayıtlara geçmiş ilk “psikosomatik hastalık” tır.

Seleukos’un oğlu Antikos çok hastaymış ve hiçbir doktor hastalığa çare bulamamış. Bunun üzerine Erasistratus saraya davet edilmiş. Erasistratus hastayı muayene etmeye başladıktan bir süre sonra hastanın nabzı birden hızlanmış, yüzü kızarmış, mide bulantısı başlamış ve büyük bir panikle odayı terk etmiş. Odasında yatarken bu durum birkaç kez tekrar etmiş. Erasistratus, bu bulguların yaşlı kralın yeni karısı Kraliçe Stratonice’nin odaya girmesiyle başladığını farketmiş. Stratonice odadan çıkıca Antiochos normale dönüyormuş. Erasistratus, oğlunun eşine aşık olduğunu bu sebeple tedavinin mümkün olmadığını söylemiş. Kral, doktorun eşini oğluna vermesi için ısrar edince ona “Eğer sizin eşinizi sevseydi verir miydiniz?” diye sormuş. Olumlu bir cevap alınca Erasistratus gerçeği söylemiş ve kral üvey anneyi oğluna vermiş.
Ressamımız İtalya’dayken Poussin ve Caravaggio (Evet, Rembrandt yazısında da bu ismi görmüştük.) gibi 17. yy büyük ressamlarının çalışmalarını inceleme fırsatı buldu.
“1775-Amerikan bağımsızlık savaşı başladı. Evet, 13 koloninin bağımsızlık savaşı ve bu savaşta Hollanda ve Fransa kolonilerin tarafındaydı.(İki yıl önceki Boston çay partisini hatırlayın.)
David tekrar Paris’e döndü. Kraliyet Akademisi’nin resmi bir üyesi yapıldı. Kısa bir süre sonra Marguerite Charlotte ile evlendi, bu evlilikten dört çocuğu oldu ve maddi olarak oldukça iyi durumdaydı. Kayınpederinin sağladığı maddi destekle Roma’ya gitti ve hükümetin isteği üzerine “Oath of the Horatii ” tablosunu yaptı.

Fransa’da din adamları ve kraliyet üyeleri sadakatin göz önünde olduğu tabloları gözler önüne sermeyi istiyordu. Üç kardeşe dikkatli bakın, bu selamı bir yerlerden hatırlıyor olmalısınız(Hitler). Aslında gördüğünüz Roma selamıdır ve bu resimle beraber oldukça yaygınlaşmıştır.
Gelelim hikayesine; Alba Longa ve Roma krallıkları arasında savaş vardır. Bu savaşın sonlanması için iki ülkeden de üç kardeşin seçilmesine (Cruatiuslar ve Horatiuslar) ve kendi orduları adına dövüşmesine karar verilir. Horatiuslar’dan iki kardeş kısa sürede öldürülür, Curiatiuslar kazanacakmış gibidir fakat Horatius koşarak kaçmaya başlar. Kendisini kovalayan yaralı Curiatiuslar’ı birbirinden ayırır ve hepsini tek tek öldürerek Roma’yı zafere ulaştırır.
1787

1789

Brutus’un iki oğlu cumhuriyeti devirmek ve monarşiyi geri getirmek istiyordu. Bu yüzden baba onların ölüm emrini verdi. Sağ tarafta acı içindeki anneyi ve tuttuğu iki kızı görüyoruz. Baba bir kenarda oturmuş her ne kadar sakin görünse de ayaklarını duruşundan ve sol elindeki kağıdı sıkıca tutmasından onun da gergin olduğunu anlayabiliyoruz.
Bu resim Cumhuriyetin sembolüdür,ihtilal döneminde bu eserin ne kadar sarsıcı olabileceğini bir kere daha düşünün lütfen.
Aydınlanmaya etkisi olan eski düşünürlerin birkaçını önceki yazıda görmüştük. Rene Descartes vardı, Galileo, Leibniz, Bacon, Newton vardı. Bu isimleri anlattığımız bu dönemden ayrı tutmayalım. Düşünme ve araştırma aydınlanmayı getirmiştir ve bu bir süreci temsil eder. Bir anda 18.yy’a girince tüm insanların sorgulamaya başladığını tabi ki düşünemeyiz.
Aydınlanmaya etkisi olan kişilerin en azından bir kısmının isimlerini buraya yazmam yerinde olur; George Berkeley, David Hume, İmmanuel Kant, John Locke, Jean-Jacques Rousseau..
1789- Beethoven şu an Almanya’da. Annesi iki yıl önce öldü ve babası alkolik bu sebeple kardeşleri onun sorumluluğunda.
Biraz Fransa’nın durumundan bahsedelim.
O zamanların Fransa toplum yapısını bir piramit gibi düşünmek yanlış olmaz, en üstte aristokratlar ve saray; orta kısımda burjuvazi; taban kısmındaysa köylüler ve zanaatkarlar yer alıyordu. Aslında bu durum sadece Fransa için geçerli değildi Avrupa genelinde de oldukça yaygındı. Aristokratlar her ne kadar sarayla beraber görünse de yönetimden uzak tutulmuşlardı yani sağlıklı bir monarşiden söz edilemezdi. Burjuva sınıfına gelirsek ne kadar zengin olsalar da yönetimde söz hakkına sahip olamıyorlardı ve zenginlikleriyle beraber saygınlıkları artmıyordu, köylüler okusa da hor görülüyor(Okuyabilenleri de çok azdı.), yüksek vergiye tabi tutuluyordu ( Asiller temel vergileri bile ödemiyordu.) İngiltere’nin baskılar ve vergiler konusundan Fransa’dan daha iyi durumda olduğunu ve Hollanda’nın çok daha özgürlükçü bir toplum yapısına sahip olduğunu buraya eklemem gerekiyor.
Aslında XVI. Louis’in vergileri düşürmeyi, köylüleri desteklemeyi, yerel meclisler kurarak yönetimde yeni adımlar atmayı istediğini ve denediğini de söyleyebilirim ama bu durum üst düzey din adamlarını ve aristokratları tabi ki memnun etmedi. Aydınları bile memnun etmeye başlamıştı ama planları suya düştü ve olaylar onun kontrolünden çıktı. İhtilal kaçınılmazdı.
Evet, bu tür durumlarda bilirsiniz ki bir tetikleyiciye ihtiyaç vardır herhangi bir şey, küçük bir kıvılcım gereklidir. İşte bu kıvılcımın 1778 yılında Fransa’nın Amerika’nın bağımsızlık savaşına katılmasıyla gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bağımsızlık savaşında İngiltere’nin kaybettiğini biliyoruz fakat ekonomileri sarsıcı bir darbe almamış aksine Fransa bu savaştan sonra gelirinin dörtte biri kadar bütçe açığı vermiştir.
Fransa’da iflas bayrağı çekildi, olağanüstü tasarruf tedbirleri konuldu. Aristokratlardan oluşan meclis toplandı, reform yapılması gerekiyordu fakat seçkinler imtiyazlarından vazgeçmek istemedi. Devrimciler çağrı yaptı kralın haberi olmadan bir “ulusal meclis” oluşturulacaktı ve asillerden çağrıya uyacak olan oldukça fazla kişi vardı.
En heyecanlı kısımda kestiğimi biliyorum ama ara vermeliyiz ikinci bölüm fazlasıyla kanlı. Ressamımızın pek de masum kalamayacağını söyleyebilirim. İkinci bölümde tekrar görüşmek üzere, hoşçakalın!
Bir yorum
H.Bedir
18 yy bati dunyasini sanatcilarin yasamiyla takip etmek farkli bir heyecan. Bize bu heyecani yasattigin icin cok tesekkurler…