Ressamlar

Rembrandt van Rijn Bölüm II

Bir süre ara verdikten sonra, siz de geldiğinize göre yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz.

İlk bölüme buradan ulaşabilirsiniz.

Philosopher in Meditation

Rembrandt’ ın gölgelerde gezen bir ışık ustası olduğunu biliyoruz, eserlerinde bunu kolaylıkla fark ediyoruz -ki bu tabloda da ışığın gücünü görmemek mümkün değil- fakat bu sefer üzerinde duracağımız konu “semboller”. Başlayalım!

  Resmi detaylarıyla incelemeden önce genel olarak bir bakalım. Bu kısımda gözlerinizi kısarak kirpiklerinizin arasından resme odaklanırsanız ayrıntıları filtreleyerek sadece ana hatları görebilirsiniz. Oldukça eğlenceli. Ne gördüğümüze bir bakalım. Resmin etrafında daire şeklinde bir hat var, merkezinde bir nokta, sanki bir şeyler o noktanın etrafında dönüyor gibi, evet, evet sanki bir salyangoz.. Buldum, bir spiral!

Bir spiral farklı konuları temsil edebilir ama özünde hepsi aynı noktaya çıkacaktır. Bir merkez, her şeyin başladığı o nokta, yaratılış ve bir “döngü” halinde devam eden yaşam ya da her şeyin tek bir gerçeklikte, bir merkezde buluşması, öze dönüş.

Ana şekil olan spiralin aydınlık ve karanlık olarak iki bölüme ayrıldığını görüyoruz. Hemen hemen hepimizin bildiği taoizm felsefesinin “yin ve yang”ını anımsatıyor. Hayatın içindeki zıtlıkların beraberliği. Aslında çoğu coğrafyada bu felsefeye yer verilmiştir. Örneğin kelt mitolojisindeki ikili sarmal yapı zıtlıkların bir çelişki olmasına rağmen dengede olduğundan bahseder. (“Sarmal şeklinde birbirine dolanan iki yılan” betimlemesi de size bir yerlerden tanıdık geliyor olmalı).

Şimdi biraz daha ayrıntıya girelim ve ışıkların konumlarına bir bakalım. İki tane ışık kaynağımız var. Biri insan eliyle yakılan diğeri ise dışarıdaki gerçek ışık kaynağı.

Aklımıza Platon’un mağara alegorisini getirelim.

Alegoriye göre insanlar mağaranın içinde mağara  duvarına dönük, arkalarında ateş olacak şekilde zincirlenmişlerdir. Mağaranın dışını göremez sadece mağara duvarına yansıyan  korkutucu ve karışık gölgeleri görür, bunları gerçeklik olarak kabul ederler. Nihayet bir gün aralarından cesur olan biri zincirlerini kırıp mağaradan çıkar ve gerçeğe ulaşmanın huzurunu tadar. Geri dönüp zincirle bağlananlara korkulacak bir şey olmadığını anlatmaya çalışır ama mağaradakiler buna inanmaz, zincirlerini kıran ve gerçeğe ulaşan insanların aklını kaybetmiş olduğunu düşünürler.

Ateşin başındaki kadın asıl ışığa yani gerçekliğe sırtını dönmüş ve ateşle ilgileniyor, dünyevi bir telaş içerisinde. Filozof ise dışarıdaki ışığın onu aydınlatmasından anlaşılacağı üzere “gerçeği” bulmuş gibi görünüyor.

1633- Galileo Galilei engizisyon mahkemesi tarafından son kez yargılandı. Sapkın olmakla suçlandı, ev hapsi verildi, yazdığı ve yazacağı tüm eserlerin yayınlanması yasaklandı.

2 Temmuz 1634

Rembrandt Saskia van Uylenburgh ile evlendi.

Mutlu bir evlilikleri oldu, birbirlerini seviyorlardı fakat kayıplar ve hüzün peşlerini bırakmadı. Dört çocuğunun ilk üçü henüz bebekken hayatını kaybetti.

Rembrant’ın nişanlandıkları dönemde eşi için çizdiği resim:

Saskia’yla evlenmesi onun sosyal statüsünü arttırmış ve ona kayda değer bir servet getirmişti.

Rembrandt sürekli para harcıyordu. O zamanlar zenginlerin en büyük uğraşılarından olan kendine özel koleksiyon oluşturma konusunda oldukça kontrolsüzdü. Bitkiler, doldurulmuş hayvanlar, tarihi eserler ve daha birçok şeyi koleksiyonuna katıyordu. Kaldıkları evi sürekli değiştiriyor ve eşiyle beraber her seferinde daha büyük ve daha pahalı bir ev alıyorlardı. Yakınlarının uyarısına rağmen savurganlığa devam edecek ve bu onun sonunu getirecekti.

Kayınpederi tarafından savurgan oğul olarak nitelendirilen Rembrandt’ın eşiyle beraber kendini resmettiği tablo:

The Prodigal Son in the Brothel-1635

1636

Belshazzar’s Feast 

Hemen Tevrat’ta geçen hikayesine bakalım. Nebukadnezar krallığı döneminde Kudüs’teki kutsal eşyaları yağmalar. Oğlu Babil Kralı olduğunda haremine ve saraydakilere ziyafet verir fakat yemekler için Kudüs’ten çalınan kutsal kapları ve kupaları kullanır. Bunun üzerine yemek esnasında gizemli bir el ortaya çıkar ve parmaklarıyla duvara “Mene, mene, tekel, upharsin” yazar. Kral büyük bir korkuyla yerinden kalkar ve Daniel’i bu yazıyı açıklaması için çağırır. O da ona, tanrının yolundan saptığını bu nedenle uyarıldığını söyler. Duvardaki yazı şu anlama gelmektedir.

Mene: Tanrı senin krallığını saydı ve onu sona erdirdi.

Tekel: Terazide tartıldın ve eksik bulundun

Upharsin: Ülken bölündü, Medlere ve Ferslere verildi.

1637- René Descartes’ in Metotlar Üzerine Konuşma makalesinde o meşhur söz geçti:

“Cogito ergo sum” ( Düşünüyorum öyleyse varım.)

Rene descartes 20 yılı aşkın süre Hollanda’da yaşamıştır. (Evet ressamımızla aynı yollarda yürümüşler.) Bu süre içerisinde Leiden üniversitesinde çalışmalar yapmıştır fakat Galileo’nun mahkemesi duyulunca yayınlama aşamasını ertelemiştir.

1639

   Huygens ile Rembrandt arasında siparişin ücreti nedeniyle tartışma çıktı. Huygens zammı kabul etmiyordu bu nedenle ödeme ertelendi. Bir sene sonra  ödeme gerçekleşti fakat istediği ücretten oldukça düşüktü ve Huygens Rembrandt’ı önemli siparişler için bir daha önermedi.

1641

   Titus adında bir oğlu oldu. Bu dönemlerde hala parasal sorunları vardı.

1642

   Eşi Saskia vefat etti, henüz oğlu bir yaşında bile değildi. Servetinin yarısını oğluna diğer yarsını ise evlenmemesi koşuluyla Rembrandt’a bıraktı. Beraber mutlu bir evlilik yaşadıklarını Rembrandt’ın tablolarından anlayabiliyoruz. Bu kayıp onu bir hayli üzmüş olmalı. Bunun yanı sıra söylenmelidir ki Rembrandt eşi hastayken bile çalışmaya, resimler çizmeye devam etmiştir. En ünlü tablolarından “The Night Watch” tablosunu bu yılda tamamlamıştır.

The Night Watch

Oldukça hareketli bir resim. Önde genel Amsterdam’lılardan oluşan – ki gruba katılmak için para bile ödenmesi gerekebilirdi- bir milis grubun portresi. Milisler mülkiyetin korunması valilerin desteklenmesi ve özgürlüğün korunması için kurulurdu ama bu dönemde askerler daha çok törenlere katılırdı. Hiyerarşik düzeni çok fazla hissediyoruz. Sadece önde ve arkada bulunmak bu düzeni sağlamıyor aynı zamanda ışık sayesinde de önemli adamın en öndeki iki kişi olduğunu anlıyoruz. Orada iki kız var, solda silahını dolduran kırmızı kıyafetli adamın hemen arkasında, peri gibi parıldıyorlar sanki. Kızın belinde asılı olan tavuk milislerin simgesi. Bu kız Sasika’nın da görünüşünden bir şeyler taşıyor gibi.

Saskia öldükten sonra Rembrandt’ın, Hendrickje ve  oğlu Titus ile beraber düzenli bir aile hayatı oldu. Titus on üç yaşına gelince bir kız çocukları oldu fakat mali sorunları hala devam ediyordu.

1643- İngiltere’de “ağaçtan düşen elma” anısıyla hatırlanacak bir bebek dünyaya geldi. 3 yıl sonra da Leibniz doğacak. İkisinden de aynı yerde bahsetmemin nedenini anladığınızı umuyorum. (Calculus)

1655

the Slaughtered Ox

Hayatı büyük iniş ve çıkışlarla dolu olan biri için belki de bu resim “momento mori” yi temsil ediyordu.(Arkadaki kadını farkettiniz mi?)

1656

Rembrandt iflas ettiğini açıkladı. Resim aletleri hariç tüm mal varlığı satışa çıkarıldı. Yaklaşık iki yıl sonra onun gibi  ama daha alt kesimde olan ressamların olduğu Rozengracht’a taşındı hatta eski arkadaşı Lievens’te oradaydı. Mütevazi ama hoş bir evi vardı, resim yapmayı hiç bırakmadı, fazlasıyla üretkendi ama yoksulluktan hiç kurtulamadı.

Anatomy lesson of Dr. Jan Deijman

Asıl resimde Fonteijn – kadavra olarak kullanılan kişi- kompozisyonun tam ortasındadır fakat 1723 yılında çıkan yangından sadece bu kısmı kurtarılabilmiştir.

Resmimizi “Dr. Nicolas Tulp’un Anatomi dersi” tablosuyla karşılaştırıyor olmalısınız. Rembrandt’ın değişen hayatı, yaşadıklarını nasıl gördüğünü ve bunu tuvale nasıl yansıttığını etkiliyor değil mi?

1662

The Conspiracy of Claudius Civilis

İşte bu, bir ressamın en acı duygularını taşıyan, belki de çığlık çığlığa ağlayan yegane eser.

1655 yılında Amsterdam’da Belediye binası açıldı. Bu binanın içinde basit resimlere yer yoktu estetik, güzellik her şeydi. Tablolarla doldurulması gereken bir çok yer vardı fakat biri 5,5 metrekarelik yüksek bir duvara asılacaktı. Oldukça hayret verici ve dikkat çekici olmalıydı. Çünkü Hollanda’nın doğuşunu anlatan bir teması olacaktı. Hollanda’nın doğuşu Claudius’un romalılara karşı başlattığı mücadeleyi anlatıyordu, çok kanlıydı ama bu durum oldukça  estetik ve asil bir biçimde resmedilmeliydi.

Belediye binasının süslenmesi için birçok ressam görevlendirildi. Lievens’de bunlardan biriydi. En önemli sipariş ise Flinck’e verildi fakat siparişi tamamlayamadan vefat etti. Bunun üzerine 5,5 metrekarelik alanı Rembrandt’ın doldurmasına karar verildi. Rembrandt eseri tamamladı fakat çok kısa bir süre asılı kaldıktan sonra tablo tekrar indirildi, sebebi büyük bir ihtimalle Claudius’un ve yandaşlarının oldukça çirkin resmedilmesiydi. Lütfen tabloya dikkatli bakın belki de kahraman olarak adlandırılan bu adamın bir gözü kör  etrafı ise çirkin yüzlerle dolu. Üstelik resmin tamamlanmamış gibi bir havası var, oldukça kaba çizilmiş.

Büyük bir ihtimalle komisyon üyeleri Claudius’u gördüklerinde gözünü değiştirmesini ve güzel bir göz koymasını istemişlerdi. Fakat  Rembrandt tüm parasını kaybetmiş ve büyük bir düşüş yaşamış olsa da hala bilinçli ve ne yaptığını bilen bir ressamdı. Bunu kabul etmedi. Bu resim onlara atalarının bu savaşı nasıl kazandığını, şimdi lüks içinde yaşasalar da köklerinin bu insanlar olduğunu ve onları küçümsemeyi bırakmaları gerektiğini gösteriyordu.

 Bir zamanlar ünlü olan ressamımız aşağılanmış ve tablosu ona geri verilmişti. Rembrandt’ın onu satabilmek umuduyla parçalara ayırmasından başka çaresi yoktu. Ne yazık ki şans onu terk edeli çok uzun zaman olmuştu ama yıllar sonra -resmin tamamını hiçbir zaman bilemeyecek olsak da- kalan bu parçasıyla tarihin en ünlü tablolarından biri olacaktı ve bunu kimse bilmiyordu.

Şimdi, ölümünün üzerinden dört sene geçen Baltasar Gracian’ın, Rembrandt’ın yaşayacaklarını biliyormuşçasına söylediği şu sözleri hatırlayalım.

“Pek az insan azınlığın hayranlığını, kaba kalabalığın alkışından daha fazla arzular. Zor konular derin algıya sahip insanların uğraşıdır.Derin algı pek az insanda bulunur.Azınlıkta olmaları bu nedenle onları saygın ve değerli yapar.”

Baltasar Gracián

1664

Hayat arkadaşı Hendrickje veba nedeniyle vefat etti. Onun yokluğunda hesap işleri Titus’a kaldı babasının temsilcisi olarak işleri sürdürmeye çalışıyordu.

1665- Robert Hooke geliştirdiği çift mercekli mikroskopla inceleme yaparken “küçük odacıklar” gördü. (Bu odacıkların ne olduğunu biliyorsunuz. Fizik derslerinde gördüğümüz Hooke yasasını da hatırlayalım.)

1668

Titus yirmi yedi yaşında evlendi. Eşinin evine taşındı, Rembrandt kızı Cornalia ve kadın kahyayla beraber yaşamaya devam etti. Fakat Rembrandt bu yıl bir darbe daha alacaktı çünkü oğlu Titus, evliliği bir yılı doldurmadan vefat etti üstelik altı ay sonra da eşi de vefat edecek ve kızları Titia’yı öksüz bırakacaktı.

Rembrandt’ın 1635 ve 1668 yılında aynı temaya sahip iki tablosu birbirinden oldukça farklı duygular taşıyor. Ressamımız yaşadıklarından dersler çıkarmış gibi görünüyor.

1669-

Rembrandt vefat etti.

Sanırım buraya yazmak istediğim tek bir şey var:

Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır, o da mutlu olmak için burada olduğumuzu sanmaktır.

Arthur Schopenhauer

Yolculuğun sonuna geldik, kemerleriniz çıkarabilirsiniz. Bir sonraki yazıda tekrar görüşmek üzere, hoşça kalın!

KAYNAKLAR:

  • Andrews,J. (2017). İşte Rembrandt (C.Ö.Seyis,çev.).hep kitap. İstanbul.
  • Yüzgüller,S.(Ed.) (2016). Rembrandt Harmenszoon van Rijn.Hayalperest yayınevi. İstanbul.
  • Palffy,G.,Atkinson,S.(Ed.) Sanat Kitabı.(2017).(A.Fethi,çev.).Alfa yayınları. İstanbul
  • Nicolaes Tulp.Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Nicolaes_Tulp
  • Gracian,B.(2020) Zor Zamanlar İçin İnsan Kalma Rehberi ( Küskü,Ö., Yayına haz.).Destek yayınları.İstanbul.
  • Simon Schama’s Power of Art, Rembrandt, 2006
Rembrandt van Rijn Bölüm II için yorumlar kapalı
error: Content is protected !!